bugün yeniden izlediğim
nuri bilge ceylan filmi. bir gün tekrar izleyeceğimi de şimdiden biliyorum, bu filmin tadı hep damağımda kalıyor çünkü. nuri bilge ceylan sinematografik olarak bence dünyanın en iyilerinden, ki bu filmde bambaşka boyutta olduğunu düşünüyorum. ayrıca göğsümüzü kabartan bu güzel adamın oyuncu performanslarını acayip bir yerlere çıkardığı o kadar açık ve net ki, kusursuz oynadığını düşündüğünüz bir oyuncuya dahi seviye atlatabiliyor.
filme gelirsek; özellikle hayatın keşmekeşinde kaybolmuş, yalnızlık ve sessizlik kavramlarını dahi unutmuş izleyiciler için bu filmin tadı damaklarında kalıyordur. filmdeki karakterlerin iç mekanlarda geçen çatışmaları, eleştirel yaklaşımları, kişiliklerini ortaya koymaları oldukça keyifli çünkü aslında hepimizin hayatı bu çatışmalardan, egolarımızdan, kibirlerimizden, umursamayışlarımızdan veya umursuyormuş gibi yapmalarımızdan, vicdanımız olmasa bile kötü yönlerimizi bastırmak için iyilik yapma peşinden koşmalarımızdan ibaret... işte bu filmle birlikte insanın doğası ve insanlık gibi kavramları anlamlandırma peşinde koşup duruyoruz. film o kadar hayatın içinden ki, izleyicinin, konuşmaları ve her bir eylemi sanki yerinde gizli gizli izleyen bir komşu gibi hissetmesine neden oluyor. zaman zaman da kuş bakışı insanın kendini izlemesi gibi, bazen utanç duyarcasına, bazen nefret edercesine, bazen de reddedercesine...
haluk bilginer,
demet akbağ,
melisa sözen,
serhat mustafa kılıç ve dahası, her biri mükemmel bir oyunculuk sergilemiş.
bu film oyunculuklarıyla ve sinematografisiyle tam bir sanat eseri. hani roman okurken bir yandan betimlemeleri ve diyalogları hayal edersiniz ya, işte o hayal "kış uykusu".
---
spoiler ---
"her sabah parlak işler tasarlar, gün boyu budalalık ederim"
---
spoiler ---